17 Haziran 2011 Cuma

Zaman Gelmiş

Zaman geldi. Sebebini aramaktan vazgeçtiğim yalnızlık oturuyor şimdi düşlerimin tahtında. Sahibi olduğum gerçekliği paylaşmak merakıyla, sahip olunamayacak düşleri alıkoyuyorum belki de bu kararımla. Yaşanmadan önce düşlenmiş olanlar kadar fazla, akla hiç uğramayanlar.

Denizin boşluğunda, boşluğun karasallığında ve eksikliğin tamamlanamamasında hep bir payım vardı. Bugüne kadar. Yeterli olamamak durumunda, olmamayı tercih etmek, eskisi kadar korkunç gelmiyor artık kulağıma. Yapamayacağım hiçbir şey olmaması bir yana, yapmak istememe ihtimalini de ortadan kaldıran yalnızlık gelip oturdu işte. Artık sahip olmamak, yaşamamak, dokunmamak yememek veya işememek değil ölümcül olan. Düşlerin gerçekleşmemesi de değil. Ölümcül olan zaten barınıyor bir süre önce girdiği kanımda. Beynime pompalanan kan azaldıkça, gerçeğe yaklaşıyorum. Gerçekten uzaklaştıkça, fiziksel şartlarla cebelleşiyor, düş kurdukça rahatlıyor, eksik olanı yerine koyuyor ve sokaktaki çöp kutusunda bulduğu makarnayı lüks bir otelin lüks restoranında yediğini sanan bir başka yalnızlıkla buluşuyorum. 

Ardında kalanın farkında bile olmadan yaşayan milyonların ardında bıraktıklarıyla yaşayabilmek tesadüf değil her zaman. Yediğin ekmeğin soslu bir kısmında bırakılan ruj lekesi kadar doğaldır ihtiyaçlar bazen. Tercihler, bizi gerçekten uzaklaştırabilir. Yalın olanı bulduğunda beklediğin yalnızlıksa, ölebilirsin. Buluşmalardan kaçar yalnızlık. İç içe olan sensin sahip olduğun zaman-dışı tavırla ve içinde olanın içindesin.

Tek sorun bunu görebilmekteydi, gördün. 

Şimdi yaşa, hayal edebildiğince çünkü gerçek olan “zaman”dır ve ilk fırsatta düşlerini salyasıyla boğan. Yolculuk bir zaman diliminden bir başka zaman dilimine geçişi ifade ettiği sürece mutluyumdur ben. Genelin kabullendiği kavramlardan ne kadar uzakta olduğumu bilir içimdeki ve daha fazlasını ister. Kıskanır ve daha derine iner. Kanım kalmayana dek…
Karanlıkla örtülmüş kızıl yeleleri yangınının. Baş döndürücü sessizliğiyle bir çocuk oturmuş ve dimdik gözünün içine bakıyor. Kana bulanmış ellerinle sen yine bir saflığı lekeliyorsun. Yaktığının aydınlığını kendi gölgene boğuyorsun. 

Çevrende yarattığın her insanın mutluluğuyla zevk almanın fedakârlık olduğu şarkısını söylüyor, bencilliğinle gurur duyuyorsun. Onlar için yaşıyor, onlar yüzünden acı çekiyor, ne çektiğin acının sahibi, ne de yaşadıklarının faili oluyorsun. Yaptığın hiçbir hata sana ait değil. Hiçbir hayal kırıklığı senin değil ve mutlulukların gerçek değil. Başaramayacağın her şeyin senin dışında bir sebebi var. 

Öyle mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder