16 Haziran 2011 Perşembe

Eksi'k...

Bir karanlıktan diğerine koşarken sayısız gölge, üzerimizde soyut bir çıplaklık vardı...


Hayallerinin peşinde koşan deli, sıcak bir simit dilendi. Kaldırım taşları kadar griydi nefes alış-verişleri. Mitolojik zamanda doğup büyümüş bir prensesin ayak izindeydi.


Varlığını hissedemediği bir el, kulaklarını kavradı. 
Birileri yanıyor. 
Birileri yanıyor! 
BİRİLERİ YANIYOR!
Bir çığlıkla düğümlenen sesini ben duyarım gecelerin...


Ben dokunurum görünmez kahramanların hayalgücüyle bir kadının kürek kemiğinden daha derine ve akarım, Anadolu'nun orta yerinde pürüzsüz bir ovada akar gibi yatağımda, bir gölgenin omuriliğinden.


Biz adını verdiğimiz birer karaltı vardı  -içimizde, zamanında- hatırlar mısın?
İki ayrı siluetin gözbebeklerine gerilmiş bez gibi uzuyor zaman şimdi...


Nasırlı bir dokusu var artık içimdekinin, öteki, pamuk gibi düşümde...
Neresinde olduğunu bilemezsin sen bütün bu özlemin.


Yaşıyor olmanın verdiği hazzın farkına varmak için beklersin. -Beklemelisindir çünkü tadını alabilmek için, gerçekliğin.
Yorgun ve çıplak olmayı beklemek bir çareydi "biz" için dün gece örneğin ve yine her zamanki gibi sigara dumanının mavi dokusundan geçerek sana geldim...


Uyuyordu bedenin, 
gözleri hala açık.
Gözleri hala açık!
GÖZLERİ HALA AÇIKTIR KARANLIĞININ!


Köy ekmeğinin dumanını sararken ben -senin sıcaklığın manşetli- bir gazete parçasına, varlığın bir yerlerde armağan ediliyordur, düzensiz ruhlar aracılığıyla...


Gerçek olanın eziyetine o kadar alışmışım ki yokluğunda, kabullenemiyorum şimdi beraberliğini...
Olmaması gerektiği kadar doludur en az benim şu iki gözümün önündeki.
Ama nihayet sen varsındır bir yerlerde belki en azından ve bu düşüncedir ki beni, bir uçurumun kıyısından hayata doğru fırlatan.


Eksik olma "sen"...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder