10 Haziran 2011 Cuma

Arayışlar

Herhangi bir düzenin karşısında ayakta durabilecek kadar güçlüdür içimdeki. Kirlenmekten korkmaz. "Bugün" dışındaki hiç bir kaygı, karşımda dayatmalara ortak olamaz. Doğup, toplum gözünde gelişimimi tamamlayıp, çoğalıp, "mürüvvet" görüp, planladıktan sonra ölümü beklemek olamaz sebebim. Varolmanın getirdiği gerekliliklerden sıyrılıp, varoluş nedenimle, sebepler sunmalıyım sonuç için. Bir okul veya babanın tarlasında çalışmak, amaç değil. okulu bitirmek, tarladan para kazanmak da değil. Okulu bitirip, parayı biriktirip askere gitmek de değil. Askerden dönüp yuva kurmak, çocuk yapmak, yetiştirmek, aile babası olmak, refah ve düzeni sağlamak için paraya köle olmak, asla... Geriye dönüp baktığımda, "zamandışılığımla" anılacak bir "nokta" ve en azından birkaç "üç nokta" bırakabilmişsem, insanım ben. 
Ben hayatıma üniversitede devam ediyorken şu günlerde, bir anne sekiz aydır ikinci çocuğuna hamile. Madende yahut şu aynalı binanın en üst katında bir baba, para götürüyor evine. Dünyanın başka bir köşesinde, daha geniş bir amfide bir başka öğrenci okuyor benden farklı bir bölümde, farklı hayal ve gerçekliklerle. Veya bir şarapçı, toplumun dışladığı bir insan üst kimliğinin iç cebinde barındırıyor, dışladığı insanlığı... Dini bütün bir hoca çıkıyor caminin kapısından, sabır çekiyor, ben okulun kapısından girerken. Ve bir başkası şeytanı taşlarken, diğeri ona hediye ediyor bekaretini... 
Aynı dünya üzerinde birbirinden apayrı milyon tane insanız. Farklı kaygı ve tutumlarla, aynı hayatın içinden geçip, toprağın kokusuna, denizin yosununa, ateşin dumanına karışıp, "dün" olacak bedenlerimiz. En iyi şartlarda, "en" olarak yaşayanla, yağmurun alnında uyuyup, otobüs motorlarının sıcaklığıyla yeni güne sağ çıkanımız, yaşayacak son ana kadar. 
Aynı hızda kırpmadık gözlerimizi sen ve ben. Farklı yaşlarda, farklı biçimli tenler değdi dudaklarımıza. Hissettiğimiz nefes farklı sıcaklıklardaydı ama belki aynı karga konmuştur farklı bir ağacın dalına, ikimizin de görebileceği uzaklığa... İyi yada kötü yaşıyoruz sen ve ben. iyi ya da kötü değil, aynı çirkinliğiyle örtecek üzerimizi uzunca bir bez parçası. 
Bu yüzden farklıdır iklimimiz. Bir çingenedir içimdeki ve soysuzluğunca böbürlenir durur önümde öteki... 
Eğer böyleyse, neden bu kadar uğraş? Dön ve bak ardına. Duyulmadık bir söz, görülmemiş bir virgül bırak mesela sen de... Bırakabileceğin nedir, onu ara. Aramak için tok olmak gerekmez veya üzerinde milyarlık parka. Aramayı tut elinde önce, sonra içinde. Hangi yolda yürüdüğünün önemi yok, sen aradığını bulana kadar. 
Arayışının sonuçlanması değildir bulmak çünkü. 
Neyi arıyor olduğuna kanaat getirmektir çoğu zaman. Bazen bulmak, sol elinin ayasında kırılgan bir çiğ tanesi, çoğu zaman yollar, yıllar, han ve saraylar... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder