28 Mayıs 2011 Cumartesi

Ay, gözü yaşlı bakar

                    Bir arabanın içindeki üç kişiydik. Aşktan gayrı tek bir fark yoktu insanlığımızda. Araba -ki onun farkı da buydu- duruyordu. Telaşla koşuşturan rüyalar aleminin ortasında, alışılmış her parkın ve farksızlığın kıyısında. Gidiyordu birşeyler elbette. İçinde bizim olmadığımız şeyler.                                           Herşey.
4!
                    Aşk vardı yine de park lambasında ama park artık karanlık.
                    Yürüyen üç kişiydik en az duran bir araba kadar -çünkü dünya dönüyordu ve...- gözlerimiz müziği anıyordu gecenin paladininde, yine. Çünkü eşsiz bakışıyla yüreğimize oturan nağmeler onun adına yazılır ve yoksulluğumuzu cesaretlendirirdi. 
                    Hepimiz cehennemden düşmüş, dokunulmaya muhtaç arayışlarla ilerliyor, birbirimizin nefes alış verişlerini duyuyor ve tekrar tekrar yaşadığımızı hissediyorduk. Yorgunduk ve savaşmıştık. Ellerimiz acıyordu. Kandan korkan ellerle eksik uzuvlarımızı yokluyor, var olanı korumak ne demek, aşk uğruna vazgeçeni anlayamyorduk.
                    Demek vazgeçen ben değildim...
                    Peki bu acı ne?
                    Göç sandığım aşk değil miydi?

3 yorum:

  1. acı gidene ya da kalana özgü bir şey değil...vazgeçen de acı çekiyor, bu da anlaşılmaz değil... acı her hayatın özeti çünkü... acı aslında hayatın ta kendisi. katlanmak zor.

    YanıtlaSil
  2. Acı gerçekten bu kadar kolay mı peki?

    YanıtlaSil